9 Kas 2009

Kıskanmak [ Zeki Demirkubuz ]



Zeki Demirkubuz 2006 yılında Altın Portakal'da En İyi Film ödülünü alan Kader filminden sonra uzun bir ara vermişti. Bu filmiyle takipçi sayısını katlamasına rağmen neden böyle uzun bir ara verdiğini bilmiyoruz. Neyseki geçtiğimiz cuma bu özleme son verdi. Bugüne kadar imza attığı filmlerle karşılaştırıldığında bir dönem filmi olması ve de bu filminde ünlü yüzlere yer vermesiyle yönetmen hakkında biraz da olsa tarzının dışına çıktığını söylemek mümkün.

Filmin konusu da oldukça ilginç ve Nahit Sırrı Örik'in 1946'da yazdığı aynı adlı romanından uyarlama. Şimdiye kadar çoğu zaman güzel kadınlar etrafında meydana gelen olayların konu edildiği onlarca film izledik. Fakat bu hayatta çirkin bir kadın olarak bulunmanın nasıl bir şey olduğunu bize hissettirebilecek bir yapım görmemiştik. Bu film bu boşluğu dolduruyor.

Oyuncu kadrasu şöyle: Nergis Öztürk, Serhat Tutumluer, Berrak Tüzünataç, Bora Cengiz, Hasibe Eren, Nihal Koldaş, Ferdağ Işıl, Mustafa Uzunyılmaz, Reyhan İlhan, Serdar Orçin, Rafi Emeksiz, Birsen Dürülü, Yeşim Gül, Şule Demirel, Can Anamur, Hatice Aslan (Konuk Oyuncu)

Zeki Demirkubuz'un yaklaşık bir yıl önce film hakkında verdiği röportajından uzun bir alıntı verelim.

“Yine insanın doğasıyla ilgilenen bir film hazırlıyorum. Bu anlamda da tema ve mesele olarak diğer filmlerimden farkı yok. En büyük farkı anlattığı dünya, atmosferi ve dönem olması. Dönem filmi olunca diğer filmlerimde olduğu gibi birşey değil… Çok daha fazla talepleri olan bir film. Mesela film için kullandığımız ev sıfırdan yapıldı, İstanbul’dan kamyonlarca eşya getirildi. Tüm kostümler dikildi.

Çirkinlik kavramından etkilendim. Çirkin olmanın nasıl bir şey olduğu üzerine çok kafa patlattım. Çirkin olmaktan güzelliğin nasıl göründüğünü görmeye çalıştım ama çok büyük emek verdim bu konu için. Gündelik hayatta hiç fark etmediğimiz, adam yerine bile koymayacağımız bir insanın, sıradan hatta çirkin bir kadının, hatta kurumuş bir kadının dünyasında neler olabileceğini, hatta bir gün fırsatını bulunca ne gibi trajedilere yol açabileceğini çok merak ettim. Zaten romanı çekmeye karar verince diğer her şeyi unuttum, tamamen buna odaklandım. Kişilikleri izleyiciye hissettirmek. Genel olarak sevsinler ya da sevmesinler ilişki kursunlar ya da kuramasınlar… Benim istediğim şey de budur zaten. Bir kişiliği hissetmelerini sağlamak. Bir insanla tanışırsınız. İsterseniz bu insanı çok sevin, isterseniz nefret edin; eğer bu bir kişilik uyandıramamışsa sizde sevginiz ya da nefretiniz birkaç gün sonra geçer. Ama bir kişilikse hangisi olursa olsun, sizde bir şey uyandırır. Bir duygu yaratır sizde. Benim amaçladığım şey zaten böyle bir şey. Yurtdışı ya da yurtiçinde bu fark etmiyor. Sadece böyle bir kişiği hissettiklerini görmek istiyorum ve görüyorum.

Filmlerimde neden müzik kullanmıyorum? Sinemayla müzik kötü bir evlilik. Tuhaf bir evlilik… Hiçbir kriteri olmayan aşağılık bir evlilik derecesinde birbirini kullanan evlilikler vardır. İnsanlar birbirlerini kullanmak için o ilişkinin içinde kendilerini bulurlar. Günümüzde müzikle sinema ilişkisi biraz da buna benzedi. O, onun pisliklerini eksikliklerini kapatıyor, diğeri de onun pisliklerini kapatıyor. Bunu böyle görüyorsam, bu konu benim dikkat etmem, hatta dikkat etmemden öte tavır göstermem gereken bir konu. Bir sahneyi yeteri kadar olması gerektiği gibi anlatamazsınız yine aynı şekilde mizansenini, sahnenin yazılma amacını anlatamazsanız müzik devreye girer.”

0 Bulaşık: